Sınırların Kadar Varsın
Ne vakit, sessizce kalabalıktan sıyrılıp, kendi mabedinize yonelirseniz o vakit kimselerden yana incinmediginizi de farkedeceksiniz. Ne kadar çok, canla başla insanların içinde bulunursanız o kadar çok incitileceğinizi de yıpratıldığınızı da görürsünüz. Bu böyledir. İncitmek tabiatında vardır insanoğlunun. Asla değişmez!
Hiç kimse sizin için değişmez ve asla değiştiremezsiniz de kimseleri. Nitekim buna gücünüz yetmediği gibi hakkınız da yoktur.
Durum böyle ise insanlardan uzaklasmalı mıyım diye düşünebilirsiniz.
- Hayır! Elbette ki hayır!
Kaldi ki bu mümkün de değildir. Peki ama onca kalabalıkla, onca insanla içiçe iken incinmemek ya da muhatap olmamak nasıl mümkün olabilir, değil mi?
Bir çoğumuz bu soruyu bu tür problemler ortaya çıktığı durumda sorabilir. Ancak doğru cevap yine kişinin kendisindedir...
Her birey kendine özgüdür ve yaşadığı problemi de, çevresini de kendi algıları ölçüsünde algilayacaktır. Algılarımız , yaşamımızı ve buna bağlı olarak da kararlarımızı etkileyecektir.
Gelelim ortalama olası cevaba. İnsan tabiatı gereği yalnız kalamaz . Zaten yalnızlık fiziksel şartların mevcudiyeti de değildir kanaatimce. İdeal yalnızlık kendi mabedinize kimselerin dokunmasına izin vermemek olabilir mesela. Peki ama nasıl?
Öncelikle insan oturup şöyle bir enine boyuna düşünmeli , ben kendim için kimim?
Kim olmak istiyorum? Ne istiyorum? Bulunduğum yaşam alanı bana ne kadar hitap ediyor?
Dış dunyadan soyut iken zihnim neyle mesgul? Neyi istiyorum, neyi hayal ediyorum? Bir türlü içimde atamadigim hedeflerim, hayallerim yada mutlu edeceğine inandığım şeyler nelerdir?
Sürekli ertelediğim ve yapmak için koşulların musaitlesmesini istediğim şey nedir?
Ve en çok da şuna dikkat etmeliyiz, İnsanlardan yana en çok ne incitiyor bizi ?
Ve bu şekilde soruları çoğaltabiliriz. Fakat mühim olan bütün bu soruların bizi ilgilendirdiği kadarina cevap vermek gerekir kesinlikle. Bu cevaplar doğrultusunda da bir takım kararlar ortaya çıkar. Çıkması gerekir. Şayet çıkmıyorsa, mevcut ortama uyum sağlamaya, mutlu olmaya bakmak gerek. Ki bu işin en kolay ve en mutsuz yanıdır.
Çıkıyorsa işte bu noktada durup düşünmek gerek . Ben mevcut koşulları degistiremem belki ancak bu koşulları kendi lehime çevirecek ve hedefime ulaşacak neler yapabilirim?
Bütün bunları belirledikten sonra hiç vakit kaybetmeden yapılması gerekenlere doğru harekete geçmelisiniz. Akabinde sizi, değerlerinizin muhafızı olmaya yönlendiren kararların istikrarını korumalısınız.
Zaman icerisinde içsel bir rahatlamanın, iyileşmeye doğru yol aldığınızın ve artık kimselerin iğnesinden etkilenmediğinizin, incinmediğinizin farkına varacaksınız. Bununla birlikte çevrenin de sizin varlığınızın farkına varmasını sağlamış olacaksınız. Bu da onların size karşı bir sınırda kalmalarını zorunlu tutacaktır. Ve siz varoldukca kendinize özel bir yaşam, alan , ihtiyaç duyduğunuz yalnızlıkların tümünün yaşamınızda yer aldığına şahit olacaksınız. Bir birey olmak istiyorsak en yakınımızdakilerle bile belli bir sınırda olmamız gerekir. Kendine has amacı olanların, çabaları da olmalı. Aksi halde başkasının hedefi, hayali ne ise ona sadece zemin olursunuz. Ve gerçek bir durum var ki kimsenin kimse üzerinde bir hakkı olmadığı gibi, kimsenin sizi kötü duruma düşürdüğü yönünde bir suçlama hakkımız da yoktur . Şayet bir irade sahibi isek dış etkenlere maruz kalmaya izin verdiğimiz kadar suçluyuz . Nihayetinde suçlu yine biziz. Bir başkasını suçlamak acizliktir eksikliktir, bahanedir.
Sığındığımız bahaneler kendi elimizle ördüğümüz duvarlardır. Ve biz sınırlarımız kadar varız!
Hulâsa; Sınırları gökyüzü olanın, hiç bir engeli yoktur...