Geçmişin İzleri 1. Bölüm
Bir kızın yaşam mücadelesi
"Her şey 10 Temmuz saat 06:00'da başladı. Sui sabahın serin sularında İmparator'dan elçiyle gönderilen telgrafla uyanmıştı. Kapıyı kırarcasına çalan elçi ile uyanıp yataktan kalktı ve hızlıca kıyafetlerini giyip hemen aşağı indi.
Bir telaş ile yüzünü yıkadı ve ardından kapıyı açtı.Elçi kan ter içinde kalmıştı ve nefes nefeseydi. Elleri titreyerek aldığı telgrafı yırtarak açmıştı. Yazana göre; Derek Darwin Werak imparatorluğunu kışkırtmış ve üzerimize ordusunu salmıştı. Ordu Sui ve Joha'nın ordusun yüzlerce katıydı.
Derek'in yaptığı alanen ihanetti. Sui ellindeki telgrafla Joha'nın odasına koşmaya başladı. İçinden bir ses; verme bu savaştan sağ çıkamaz diyordu. Ama vermeliydi asker emirlere karşı gelemezdi. Joha'nın kapısına vardığında nefes nefeseydi. Kapıyı açıp içeri girdiğinde Joha ona olacakları biliyormuş gibi bakıyordu.
Joha Sui'ye öyle içli içli bakıyordu ki, Sui anlamıştı Joha'nın gideceğini ve onu durduramızcağını. Joha Sui herşeyi kabullenmiş bir şekilde bakmıştı oysa. Sui'nin içindeki alev alev yanan ve sönmeyen yangını neden kimse görmüyordu.
Sui Joha'ya gitme kal dese kalır mıydı? Hayır kalmazdı Joha bir askerdi ve asker emirlere karşı gelemezdi. Sui ağlamamaya çalışsada içi açıyordu. Joha inkar etmek istesede öleceğini biliyordu ve kardeşinin Yalnız kalacağını.
"Söz ver Joha,geri geleceksin tamam mı? Beni bırakmıycaksın"
Joha:"Söz küçük general, ne olursa olsun dönücem sana. Gerekirse dünyayla savaşıcam."
Joha'nın Sui olan bakışları o kadar masumdu ki, sanki Sui'nin her zerresini ezberlercesine bakıyordu. Bu bakışlar Sui delip geçselerdi Joha kararını vermişti artık. Zaman o kadar yavaş akıyordu ki Sui bildiklerinin altında ezilmeye devam ediyordu.
Joha kapıya doğru yürümeye başladığında, Belkide bu eve asla dönemeyeceğini, kardeşini bir daha sarılamayacağını, gülüşünü, deliliklerini ve her defasında kapıdan içeri girdiğinde abi deyişini duyamıyacağını iyi biliyordu. Joha öyle bir nefes aldı ki sanki son nefesiymiş gibi ciğerlerini delip geçiyordu.
Joha: "Beni dinle kardeşim, her ne olursa olsun güçlü durmak zorundasın. Bu hayat acımasız ve ilk darbede yıkılan birisine acımaz."
Sui bir kez daha abisine haklı oluşuna kızdı, neden hep haklı olmak zorundaydı ki. Haksız olsa ayrılmayacaklardı. Sadece kafasını kabul eder şekilde aşağı yukarı salarken içinde kopan fırtınayı dindiremiyordu.
Sui'ye göre aradan 3 saat geçmişti ama zaman algısını kaybetmişti ve Joha'dan haber yoktu hala. Koşabildiği kadar koştu kapıyı kırarcasına açmıştı. Savaş meydanına gittikten sonra Joha'yı gördü, yerde bedeni nerdeyse tanınmaz halde ve kılıç ve hançer darbeleriyle kaplıydı..
"JOHA KALK AYAĞA LÜTFEN"
Sui Joha'ya baktığında fark ettiki buz kesmiş ve nefes alışları kesik kesik geliyordu. Sanki yerde yatan her zaman Sui ısıtan Joha değildi, zorda olsa gülümseyerek konuşmaya çalıştı.
"Ca-canımın içi biliyorum, sana söz verdim geri geleceğim diye. Ve İnan bunun için savaştım ama olmadı be güzelim,belkide yenilmez denilen bir savaşçının yenemeyeceği tek şey kader. Üzülme ama olur mu hep mutlu ol ve sev kendini ve başkasını. Hani sana hep ne derdim!"demişti Joha.
Sui'nin gözünden akan yaşların haddi hesabı yoktu, can yoldaşını sırdaşını kaybettmişti. Joha'nın ölmeden önce dedikleri geldi aklına eğer olurda başaramazsam kardeşim, unutma bir asker, bir ölür bin dirilir.
"Bir asker bir ölür, bin dirilir!"
Joha Belkide ilk defa sözünü yerine getirmedi, Sui ilk defa hayatın acı yüzünü bu kadarla kalmadığını anlamıştı. Önce annesini kaybetmiş sonra abisini kaybetmişti. Sui'nin canı öyle bir yanıyordu ki sanki kor alevler içini sarmış ve kalbini çayır çayır yakıyordu.
Hani abiler sözlerini tutardı ama Joha Sui'ye verdiği sözü tutamamıştı. Joha kardeşinin yanına dönmek için çok çabalamıştı ama işte oda kadere yenik düşmüştü her savaşçı gibi. Joha zorda olsa konuşmaya çabaladı.
"Bir asker bir ölür bin dirilir"
Bu onun son sözleriydi, bir daha Sui'nin şakalarına gülemeyecek, eve ellinde çikolatayla gelemeyecek deliliklerine kızamıyacaktı. Sui farklı babadan dünyaya gelsede asla onu ayırmadılar. Beraber güldüler ağladılar şakalaştılar herşeyi beraber yaptılar.Sui onlar için bir çok şey demekti, ölen anneleri,aile,kardeşlik daha bir çok şey. Jose deliliği, Joha'nın şakaları, Jason çocukluğu eleanor'un modaya düşkünlüğü bu ifadeler aileyi temsil ediyordu.
Sui abileri için kardeşten öteydi, kendisi bilmesede, üzüldüğünde tek damla göz yaşı için dünyayı yakarlardı.. Ama aralarındaki tek sır Sui öfke anında bir bomba olmasıydı. Bu yüzden Joha üzerlerine titresede, abiler arasında fikir ayrılığına neden oldu.
Sui 10 yaşında ellerinde kürek,, yüreğinde yükle abisini gömdü. Kimse duymuyordu içindeki çığlıkları, o daha çocuk yaşta büyümek zorunda kaldı. Charles Sui'nin yanına doğru geldiğinde Sui yavaşa ona doğru baktığında göz yaşlarına hakim olamamıştı. Charles bir şeyler yapmak istesede elinden ne gelirdi ki. Ne onu teselli edebilirdi nede Joha'nın ölümünü geri alabilirdi. Joha'nın mezarının başına geldiğinde ellindeki iris çiçeğini Joha'nın mezarına bıraktı ve gözünden bir damla yaş akarken konuştu.
" Sui, o mükemmel bir general ve iyi bir abiydi."
Sui sadece gülümsedi çünkü ne diyecek br sözü vardı nede takati kalmıştı. Joha ilk defa verdiği sözü yerine getiremedi. İlk defa koruyacağına verdiği sözü tutamamıştı. Burada daha fazla kalırsa güçlü durabileceğini sanmıyordu.
Sevdiği iki kişiyi toprağa vermek, onu öylesine yıkmıştı ki artık büyümüştü. Artık çocuk olacağı kimse kalmamıştı, şakalarına katlanacak, onun sırrını bildiği halde onu canı pahasına koruyacak.
"Charles hadi gidelim burdan, biliyorum onu burda bırakmak istemiyorsun ama o öldü."
Charles ona öyle bir baktı ki belki ağlasa Sui'nin içi bu kadar acımazdı. Charles bakışları Sui öyle bir yaktı ki ölmeden önce ölmüştü sanki. Bakışları; biliyorum Sui Joha öldü ve onu geri getiremem ama o burda yalnızken içim el vermiyor der gibiydi.
Sui Charles yanına gelmiş ve ona sıkıca sarılmıştı, Charles kafasını Sui'nin boynuna gömdüğünde hıçkıra hıçkıra ağladı.
" Derek abim yüzünden öldü, öz abim seni abinden ayırdı"
Sui derin çekti, biliyordu her şeyin farkındaydı ama olanlarda en masum kişi Charles'tı. Nerden bilecekti öz abisinin bir savaş başlatacağını.
Charles içinde binlerce soruyla yüzleşiyordu; Neden abisi bunu yapmıştı, şan şöhret güç için mi! Sırf gelip geçici şeyler için mi sevdiği kızı abisinden ayırmıştı. Charles'ın içindeki yangını bir Sui biliyordu.
" bilmiyordun Charles, bilmiyorduk. Joha can dostunun onu öldüreceğini bilmiyordu, Jason Joha'yla tanıştırdığı kişinin kardeşinin katili olacağını bilmiyordu. Jose saygı duyduğu kişinin kardeşini öldüreceğini bilmiyordu. Ben en yakın arkadaşım Diana'nın aşık olduğu prens Derekin Joha'yı öldüreceğini bilmiyordum."
Sui onun şaçını okşatmıştı, bu Charles daha çok ağlatmıştı. Sui ilk defa Charles içli içli ağlarken görüyordu, ama ona ne diyebilirdi ki. Hangi kelime bu acıyı dindirirdi, hangi cümle bu acıyı telafi ederdi. Herkes en güvendiği tarafından darbe yemişti, Charles abisi tarafından Joha dostu tarafından, Sui ise hem çocukluk arkadaşının nişanlısı hemde dost bildiği kişi tarafından.